Samanyolu Yayın Grubu Ankara Temsilcisi Abdullah Abdulkadiroğlu Gezi olaylarının perde arkasını köşesine taşıdı….

  • ABD ve Avrupa’dan sanki düğmeye basılmış gibi operasyona geçildi.
  • ABD’nin böyle bir hareket tarzına girişmesi Başbakan’ın ABD ziyareti sonrası ne anlama geliyor olabilir ?
  • O halde konu Suriye ve Ortadoğu ile direkt bağlantılı olabilir mi ?
Samanyolu Yayın Grubu Ankara Temsilcisi Abdullah Abdulkadiroğlu bugünkü köşe yazısında Gezi olaylarının perde arkasını gündeme getirdi.  Amerika ve Avrupa basını tarafından saatlarce kesintisiz yayınlarla Türkiye’yi üçüncü dünya ülkesi gibi gösterildiğinin altını çizen Abdulkadiroğlu’ndan çok çarpıcı bir değerlendirme geldi.
 
Gezi olaylarının perde arkası
 
Gezi Parkı olayları çözüm yoluna girdiğine göre şimdi olayların perde arkasında ne olduğunu okumaya çalışalım.
Bu değerlendirmeyi bir hafta önce yapmak çok fazla bir sonuç doğurmayacaktı. Zira sis bulutları ve gaz bombaları arasında kimse akl-ı selim bir şekilde olaylara bakamıyordu.

Hele eylemcilere olayların perde arkasını göstermeye yönelik bir söz, fazla alınganlık gösterilerek ters tepeceğinden, şimdi şapkayı önümüze koyalım ve konuşalım.Gezi Parkı eylemlerinin bir tarafında ve hedefinde iktidar ya da bizzat Başbakan Erdoğan’ın kendisi vardı. 

Ya diğer taraf ?
Orası biraz kalabalık.
Kimler ?
Bir.. Samimi bir şekilde çevreci hassasiyetle ağaçların kesilmesine karşı olan ve Gezi Parkını muhafaza etmek isteyen duyarlı insanlar.
İki.. Ak Parti iktidarının uygulamalarından kendi yaşamları adına endişe duyan ve hayat tarzlarına müdahale edildiğini düşünen vatandaşlar.
Üç.. Ak Parti iktidarını devirmek için sokak olaylarıyla işi terörize eden ve ülkede bir kaos ortamının oluşmasını sağlamaya çalışan marjinal ve illegal örgütler.
Dört.. Uluslararası istihbarat örgütleri ve arkalarındaki devletler.
15 gündür yaşanan bütün bu olaylar aslında en büyük karede dış güçler ve Başbakan Erdoğan arasında cereyan etti.
Bunu fırsat bilerek Erdoğan’ı devirmek isteyen marjinal ve illegal örgütler de kendilerine göre harekete geçtiler.
Arada olan ise bütün bu büyük oyundan habersiz Gezi Parkı’nın derdine düşen ya da iktidarın kendi hayat tarzları üzerinde baskı kurduğunu düşünerek onu protesto eden sıradan vatandaşa oldu.
Daha net anlatmak gerekirse filler tepişti çimenler ezildi.
Gelin biraz beyin fırtınası yapalım.
Marjinal örgütler zaten her fırsatta iktidara karşı sokakları yakıp yıkmak için fırsat kolluyor ve bunu yapıyor.
Bu olaylardan önce en son 1 Mayıs’ta sahnedeydiler.
O halde Gezi olaylarının onlardan bir farkı olmalı.
İşte o fark dış bağlantıların devreye girmesi ve olaylara aleni destek vermesi. Türkiye’ye karşı gerek ABD gerekse Avrupa’dan sanki düğmeye basılmış gibi operasyona geçildi.
Amerika ve Avrupa basını saatlarce kesintisiz yayınlarla Türkiye’yi üçüncü dünya ülkesi konumuna yerleştirdi.
Diplomatik yollardan Türkiye üzerinde psikolojik harekat uygulandı.Dünyaya Türkiye ile ilgili güvensiz ülke algılaması pompalandı.
Özellikle ABD’nin böyle bir hareket tarzına girişmesi tam da Başbakan’ın ABD ziyareti sonrası ne anlama geliyor olabilir ?
Başbakan ABD’ye niçin gitti ?
Birinci sorun Suriye’ydi.
O halde konu Suriye ve Ortadoğu ile direkt bağlantılı olabilir mi ?
Türkiye; Suriye’de Esed’in gitmesini istiyor.
Türkiye bu konuda söylem olarak destek buluyor fakat kimse harekete geçmiyor. Elini taşın altına koyan yok.
Sağlam bir alternatif bulmadan kimse Esed’in gitmesine yanaşmıyor.
Suriye’de mevcut halin devamı en çok Türkiye’yi tehdit ediyor.Suriye kaynaklı olaylarda 70’den fazla vatandaşımız hayatını kaybetti.
Sınırda hergün küçük çaplı çatışmalar yaşanıyor.
Bu durum en çok da İsrail ’in işine geliyor. İsrail Esed’i şu anda destekliyor. Bunun en net örneği muhalfilerin eline geçen Suriye topraklarındaki Golan tepeleri bölgesinin geri alınmasında İsrail’in Esed’e yardımcı olması.
Suriye’deki karışıklık bölge ülkeleri açısından istikrarsızlık demek olduğundan İsrail bundan nemalanıyor.İsrail kendi etrafındaki müslüman dünyasının sorunsuz olmasını istemez. 
Derin ABD ise neredeyse İsrail’in çıkarları için varlığını sürdürüyor. ABD bu bölgede Türkiye’nin İsrail ile birlikte hareket etmesini istiyor. 
ABD’nin Türkiye’den Ortadoğu’da hem İsrail ile birlikte hareket etmesini istemesi, hem de Esed’in gitmesine yanaşmaması ilişkileri geriyor.
Belli ki Başbakan’ın ABD ziyaretinde Suriye ve İsrail ile ilişkiler konusundaABD ve Türkiye arasında pürüzler çıktı.
Daha net ifade etmek gerekirse Türkiye bu konularda ABD’nin istediği çizgiye gelmedi.
Bu bölgede bir savaş çıkarmak için Suriye’den daha uygun biçilmiş kaftan bulunamaz. Kıvılcımları ateşleyebilecek bütün sinir uçları Suriye’de mevcut.
İki haftadır yaşanan olaylara baktığımızda acaba Başbakan’a bu bölgede oyun kurucu olduğunu iddia ettiği ülkesinde, çok da rahat edemeyeceği mesajı mı verilmek istendi ?
CNN International ve BBC’nin kesintisiz saatlerce yanan Taksim ’i göstermeleri ve yorumcuların Türkiye ile ilgili korkunç bir algı oluşturmaya çalışması başka nasıl izah edilebilir ?
Oluşturulan “güvensiz ülke” algısı üzerinden Türkiye’ye karşı bir operasyon yapıldı.
Dış operasyonun amacı Erdoğan’ı devirmek değil. Özellikle Suriye ve İsrail ile ilişkiler noktasında kendilerinin istediği noktaya getirmek.
Bunun için samimi olarak iktidardan sıkıntısı olan insanların duyguları araç olarak kullanıldı. Gezi Parkı’ndaki ağaçlar üzerinden Türkiye’deki iktidara karşı uluslar arası bir psikolojik saldırıya geçildi.
Dış güçler Erdoğan’ı devirmek isteyen marjinal örgütlerin vandallıkları üzerinden ise “güvensiz ülke” algısını pekiştiren fotoğrafı dünyaya yaydılar.
Avrupa’nın Türkiye’deki terör örgütlerine nasıl destek verdiğinibilmeyen var mı ?
Avrupa Türkiye’yi kendi içine almamak için, ortaya çıkan bu manzaranın hem gelişmesinde hem de neticesinde elinden geleni yaptı. Son olarak Avrupa Parlamentosu Türkiye’ye müdahale etmeye kalkarak açıkça Türkiye’yi tehdit etti.
AP bu kararıyla Türkiye’yi uluslar arası müdahaleye açık bir hale getirme direncini test etmiştir.
BM’den de benzer bir kararın çıkması için birilerinin plan yaptığını sanırım söylemeye gerek yok.
Başbakan’ın öfkesi ve bütün bu yaşananlara karşı meydan okuması buna bağlanabilir. 
Kendisine ders vermeye kalkan dış güçlere karşı “beni yiyemezsiniz” mesajı verdi.
Velhasılı büyük bir kavga yaşandı.
Şimdi şunu görmek gerekiyor.
Bu ülkede iktidara oy vermeyen ve iktidarın bazı uygulamalarından “hayat tarzımıza müdahale mi ediliyor” diye endişe duyan insanlar var.
Bu insanları rahatlatmak ülkeyi yönetenlerin görevi.
Önümüzde daha çok sıkıntılı süreçler olduğu aşikar. Bu tür olaylar ve hükümete karşı kalkışmalar beklenebilir.
Çünkü şehirleri yakıp yıkanlar hem aramızda yaşıyor hem de sayıları Gezi olaylarını çıkaranlardan çok çok daha fazla.
Terör örgütünün “öz savunma gücü” adı verilen şehirlerdeki uyuyan hücrelerinin, şu 15 günde sokakları yakıp yıkanların onlarca katı olduğunu unutmamak lazım.
Türkiye’ye yönelik iç ve dış bağlantılı yeni planlar mutlaka birilerinin masasında olacaktır.
İdarecilerin bundan sonra yeni cepheler açacak yaklaşımlardan uzak durmak ve önümüzdeki muhtemel krizleri iyi yönetmek gibi bir mecburiyetleri var artık.
Vatandaş olarak hepimizin de toplumsal bir tetiklemeyle karşı karşıya kaldığımızda “ne oluyor” diye sorgulayıp ona göre sağduyulu hareket etmemiz gerekiyor.
İç ve dış bağlantılarıyla Gezi olayları birkez daha gösterdi ki; Türkiye mayınlı arazide yol alıyor. Ve hiç tahmin edemeyeceğiniz yerlere mayın döşenmiş olduğundan emin olabilirsiniz.
abdulkadiroglu@samanyolu.com.tr
aakadiroglu/twitter

 

 

Bir yanıt yazın